Basın Bülteni

Basın Açıklamaları
Bu haberi Facebook'ta paylaşın
Bu haberi Twitter'da paylaşın
Haber Tarihi : 31.01.2014

Eklenme Tarihi : 1.02.2014

AK Parti Manisa Milletvekili ve Manisa Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Hüseyin TANRIVERDİ İngiltere’de Network Of Students (NOS) İngiltere Öğrenci birliğinin düzenlediği panelde Mısır’da askeri yönetimin yaptığı katliamları kınarken, Batı ülkelerinin demokrasi dışı güçlere destek vermesinin açıkça oportünist bir yaklaşım olduğunu ifade etti.

İNGİLİZLERE DEMOKRASİ DERSİ
MISIRDA ÖZGÜRLÜK VE DEMOKRASİ TANKLARIN ALTINDA EZİLDİ...

AK Parti Manisa Milletvekili ve Manisa Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Hüseyin TANRIVERDİ İngiltere’de davet edildiği "Mısır'da yaşananlar bir darbe mi yoksa halk hareketimi?" konulu panelde Mısır’da yaşanan gelişmeleri değerlendirdi ve demokratik hayatın demokrasi dışı yol ve yöntemlerle el değiştirmesinin adının DARBE olduğunu vurguladı.

Batının Mısır’da yaşananlara sessiz kalmasını da eleştiren TANRIVERDİ “Milletin güvenliği, ülkenin selameti için kendilerine emanet edilen silahları belli dönemlerde millete doğrultan ilkel, modern ve post-modern darbelerin tamamı gayrı hukuki ve gayrı meşrudur. Darbenin ve ülke yönetimine halk iradesi dışında müdahalenin mantığı yoktur.

Mısırdaki istikrarsızlık, siyasi ve sosyal karışıklık bölgeyi dolayısıyla dünya barışını tehdit etmektedir.

Eğer yeryüzünde barışı, huzuru ve istikrarı istiyorsak, demokrasi dışı güçlerle her zaman birlikte mücadele etmeliyiz. İnsan temel hak ve özgürlüklerinin askıya alınmasını, kısıtlanmasını telin etmeliyiz. Bunları yapanlara karşı ortak tavır geliştirmeliyiz.

Yoksulluğun, yoksunlukların, ayrımcılığın ve imtiyazlı kesimlerin olduğu faşist ve baskıcı yönetimler günün birinde gitmeye mahkûmdurlar.” dedi.

NOS tarafından düzenlenen "Mısır'da yaşananlar bir darbe mi yoksa halk hareketimi?" konulu panele ayrıca İngiltere Avam Kamarası milletvekilleri, uluslararası ilişkiler uzmanları, gazeteciler ve akademisyenler katıldı. Panel İngiliz yerel basınında da geniş yer buldu.

Panelde Tanrıverdi ile birlikte Oxford Üniversitesinden Tarık Ramazan, Cambridge Üniversitesinden Dış Politika Araştırmacısı ve Ortadoğu Uzmanı Ziya Meral ve Ortadoğu üzerine yazıları bulunan Nervana Mahmut konuşmacı olarak katıldı.

TANRIVERDİ’nin kısa adı NOS olan strateji ve düşünce kuruluşunun panelindeki konuşmasının tam metni aşağıdaki gibidir:
DEMOKRASİ NEDİR? DARBE NEDİR?

Demokrasi, en yalın biçimiyle tüm üye veya vatandaşların, organizasyon veya devlet politikasını şekillendirmede eşit hakka sahip olduğu bir yönetim biçimidir.
Sandık, yani bizim ifademizle Milli İrade dediğimiz halkın tercihlerinin demokrasinin en güçlü argümanıdır. İktidarın sandık dışında bir yöntemle el değiştirmesi, açıkça demokrasinin ötelenmesi, halk iradesinin yok sayılması DARBEdir.
Darbe, devlet adına, devletin gücüyle topluma dayak atılması, elinde silah olanlar tarafından meşru iktidarın gasp edilmesidir.

Milletin güvenliği, ülkenin selameti için kendilerine emanet edilen silahları belli dönemlerde millete doğrultan ilkel, modern ve post-modern darbelerin tamamı gayrı hukuki ve gayrı meşrudur. Darbenin ve ülke yönetimine halk iradesi dışında müdahalenin mantığı yoktur.

Mısır’da ülkeyi yıllarca baskı ve dış destekle yöneten Hüsnü Mübarek’in devrilmesinin ardından 2012 yılında yapılan seçimlerde M. Mursi 2. turda Cumhurbaşkanı olarak seçilmiştir.
Elbette özgür mısır halkının kendi iradesiyle yaptığı bu seçim hem bölge için hem de diğer Araplar için büyük önem taşımaktaydı.
Ancak Mursi ve yönetiminin halkın çoğunluğunun istediği bir siyasi ve sosyal yapıyı kurmak istemesi “dünya siyasetine yön vermek” iddiasındaki çevreleri oldukça tedirgin etti. Ardından bu çevrelerin desteklediği “SİSİ” DARBESİ yapıldı.

'Demokrasi ruhu' birden 'cunta ruhu'na dönüştü, özgürlük tankların altında ezildi.
Mısır’da olan bitenleri hiç tevil etmeye, görünen fotoğrafı ters yüz etmeye gerek yoktur. 2012 yılında yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde halkın yüzde 51 oranındaki oyuyla yönetime gelen meşru bir yapının açıkça bir manüpilasyon, uydurma bahane ve gerekçelerle oluşturulan kargaşa ortamı sonrasında gayri meşru yollarla askeri darbe ile görevden uzaklaştırılması demokrasiye yapılan bir suikasttır.
Darbecilerin ortak ifadesiyle bütün darbelerde olduğu gibi Mısır’da da cunta yönetimi “şartların olgunlaşmasını beklemiş” ve “şartlar olgunlaşınca” darbe yapmış ve yönetime el koymuştur.

Darbecilik, halkın elinden hukukunu almak için devlete ve devlet organlarına el koymak, devletin gücünü halka karşı kullanmaktır.

Mısır’daki yönetimin askeri darbe ile el değiştirmesini desteklemek, Mısır’daki demokratik seçimle işbaşına gelen meşru iktidarın karar ve politikalarını beğenmesekte, demokrasi, insan hakları ve özgürlükleri açısından ilkeli bir yaklaşım değildir.
Uluslararası haber kanallarında, düzenlenen sempozyum ve panellerde dillerden düşmeyen Ortadoğu'nun demokratikleşmesi, Mısır'ın özgürleşmesi, normalleşmesi birkaç günde unutuluverdi.
Türkiye dışında net ve dengeli tavır gösteren neredeyse olmadı.
Değerler üzerinden politika üreten ülkeler utanç verici bir durumda kaldı. Askeri müdahaleye karşı duramadı, 'bu bir darbedir' bile diyemedi.
Biz geçmişte Türkiye olarak bu acı gerçekleri bir değil birkaç defa yaşadık. Bu tarz askeri müdahaleler yüzünden ağır bedeller ödedik.
Demokratik darbe olmaz, darbeler her zaman antidemokratiktir, kötüdür.
Bugün darbe sonrasında yapılan gösterilerde hayatını kaybedenlerin sayısı tam olarak bilinmiyor. Binlerce siyasi tutuklu ve gösterici Mısır zindanlarında ağır şartlarda tutulmaktadır.
Düşünün ki. Keskin nişancılarla insanlar öldürülüyor, meydanlara kurşun yağdırılıyor dünya suskunluğa bürünüyor.
Milyonlarca insan, Mısır'ın dört bir yanında haftalarca özgürlük, adalet için sokaklarda eylem yaptı. Batı dünyasından onlara destek olunmasını beklemedik ama hiç olmazsa masum insanlara ibadet hanelerde ibadetlerini yaparken kurşun sıkılmasını, sadece özgürlük istediğini haykıranların tankların altında can vermesini, öldürülmesini kınamalarını bekledik.
Adının başında “demokrasi” bulunan onlarca uluslararası kurum ve kuruluş, yıllarca demokrasinin faziletlerinden, halkın iradesinin büyüklüğünden, insan hak ve özgürlüklerinin savunucusu ve koruyucusu olduğunu ifade eden gelişmiş ülkeler ne yazık ki bu darbeyi görmezden geldiler. Gözlerini gerçeklere kapattılar.
Elli yıllık birlikte yaşama, demokrasi ve özgürlük gibi değerlerini bir kaç yılda çöpe atabilen, azıcık sıkıştığında oportünizme sığınan sözde demokratik Batılı ülkeler, darbecilere bir cümle bile söyleyemedi.
Bu coğrafyaya özgürlük ve adalet 'paket'lerle gelmeyecek. Buna hiç bir zaman inanmadık. Çünkü dışarıdan gelen her 'paket' bir güvenlik stratejisidir, çıkardır, talandır, iç savaştır ya da işgaldir. Yani köleliktir.
'Kaos coğrafyası' olarak dizayn edilmeye çalışılan bu topraklarda her şeyin halkın iradesiyle gerçekleşeceğine inanıyorum.
Mısır’da olanların yarın ABD’de ve Batı’da olmayacağının garantisini kim verebilir? Elbette burada herkes bu iddiaya tebessüm eder. Ancak silahların size doğru yöneldiği, iradenizin yok sayıldığı, kullandığınız demokratik hakların elinizden alındığı ve seçtiğiniz temsilcilerin alaşağı edildiği gün Mısır’da ve benzer coğrafyalarda yaşananları anlayabilirsiniz.
Aslında yeryüzünün kırılma noktası olan bu hareketli çoğrafyada ülkeleri de aşan bir projenin savaşı veriliyor. Tahrir'den darbeci çıkaranlar, hemen her ülkede benzer senaryolar uyguluyor. Türkiye'de ya da Mısır'daki derin dönüşümü boğmaya, uyanışı engellemeye, kendine gelişi durdurmaya, baharı kışa çevirmeye çalışıyor.
Mısırdaki istikrarsızlık, siyasi ve sosyal karışıklık bölgeyi dolayısıyla dünya barışını tehdit etmektedir.
Eğer yeryüzünde barışı, huzuru ve istikrarı istiyorsak, demokrasi dışı güçlerle her zaman birlikte mücadele etmeliyiz. İnsan temel hak ve özgürlüklerinin askıya alınmasını, kısıtlanmasını telin etmeliyiz. Bunları yapanlara karşı ortak tavır geliştirmeliyiz.
İşkencelerin normal görüldüğü, hak gasplarının yaşandığı, en basit ve doğal temel hakların insanların elinden alındığı, seyahat ve sokağa çıkma yasaklarının olduğu ortamlar ancak kini, nefreti ve şiddeti besler.
Açık toplumlar, gelişmeyi, modernleşmeyi en önemlisi de uzlaşmayı ve sevgiyi büyüten toplumlardır. Bunun yolu da demokrasiden geçmektedir.
Yoksulluğun, yoksunlukların, ayrımcılığın ve imtiyazlı kesimlerin olduğu faşist ve baskıcı yönetimler günün birinde gitmeye mahkûmdurlar.

E-Posta Listeme katılarak seçim çalışmaları hakkında bilgi alabilirsiniz.